
Her Çocuk Yetiştiği Ailenin Bir Yansımasıdır
Bir çocuğun eğitimi ilk önce ailede başlar.
Çocuğun doğumundan ölümüne kadar, öğreneceği bütün bilgiyi işleyecek, ve o
bilgiden başka bir bilgi çıkarak değer üretecek hale gelmesi gereken yer aile
yanıdır. Çocuğun davranışlarını yön verecek, bilginin değerini öğretecek ve
öğrenmeyi bir yaşam tarzı haline getirecek yer öncelikle ailedir. Toplumun en
küçük yapı taşı olan aile ne kadar kültürlü ve bilgiye açık olursa, o ailede
yetişen ve büyüyen çocuklar da o kadar başarılı olurlar. Çoçuklar anne ve
babaların ne dediklerine değil ne yaptıklarına bakar. Her çocuk yetiştiği
ailenin bir yansımasıdır.
İyi ve başarılı bir öğrencinin en önemli
faktörleri iyi bir veli , tecrübe ve nitelik sahibi öğretmenlerdir. Ana
sınıfları zorunlu hale getirilmelidir. Çocuğun okula alışması ve arkadaş
çevresini edinmesi için süre tanınmalıdır. Ana sınıfına gitmeyen çocuklar sudan çıkmış
balığa dönerek, dün evde oyun oynuyordum şimdi yeni insanların içinde bir
şeyler öğreneceğim moduna girerler. Okulu tanımamaları ve utanma duygusuyla
birlikte okula alışmaları neredeyse ilk dönemin sonunu bulabilmektedir. Okul
hayatlarının en önemli safhası olan, okuma-yazma kısmını bu şekilde geçirmeleri
onları iyice zorlayacak ve okuldan daha fazla soğumalarına sebep olacaktır.
Çocuğun ana okulundan sonra gideceği ikinci
durak anaokuludur. Üsteki paragrafta da bahsettiğim gibi okuma-yazma kısmını bu
dönemde öğrenecekler. Bir çocuk hayatı boyunca en önemli eğitimi ne üniversite
de ne de lisede alır. En önemli eğitim
ilkokulda alınır. Öğrencinin ilkokul öğretmeni ne kadar iyi olursa, öğrencinin
öğrenme arzusu ve başarısı da o kadar fazla olur. Öğretmenin bilgiden ziyade
iyi bir insan olmayı ve olumlu davranış sergilemeyi öğretmesi önemlidir.
Sorun Öğretmen Eksikliği Değil
Okullarda derslerden ziyade kültür, sanat,
müzik ve spor gibi çeşitli branşlar da etkinlikler düzenlenmeli ve öğrencilerin
bu etkinliklere katılmaları teşfik edilmelidir. Eğitimi sırasında bu tarz
etkinlikler ile meşgul olan çocuklar, kendilerindeki gizli yeteneklerini fark
ederek o yönde de profesyonel eğitimler alabilirler
Dünya üzerinde 4. sınıftan başlayarak okul
sonuna kadar yabancı dil eğitimi alıpta konuşamayan başka bir millet var mıdır
bilmiyorum. Okullarda dil öğrenimine daha fazla önem verilmelidir. Yabancı dil
öğretmenlerinin kalitelerini arttırmak
için çeşitli eğitim ve sertifika programları düzenlenmelidir. Öğretmenlerin
yurtdışı ülkelere gitmeleri teşvik edilmeli ve gerekirse uçak biletlerin de
indirim yapılması gerekmektedir. Gezi sonunda öğretmenlerden değerlendirme ve
gözlem raporları istenmelidir.
Eğitim sistemini ve bu sistemin işleyişinden
sorumlu yöneticilerin özenle seçilmesi gerekmektedir. Yöneticiler bir sınav
sistemi ile değil, geçmişteki başarıları ve gelecekteki planları göz önünde
bulundurularak atamaları yapılmalıdır.
Şimdi eksiklerimizi daha iyi görebilmek
için, dünyanın en iyi eğitim sistemi olarak görülen Finlandiya eğitim sistemi
ile Türkiye’deki eğitim sistemini karşılaştıralım.
Türkiye ile Finlandiya Eğitim Sistemleri Arasındaki Farklar
l Ülkemizde okula
başlama yaşı 5’e kadar düşmüşken, Finlandiya’da okula başlama yaşı 7’dir.
Çocukların aileye en fazla ihtiyaç duydukları zaman da onları ailelerinden
koparıp birşeyler öğretmeye çalışmak, boşa çekilen kürek gibidir. Çocuk ilk
önce davranış ve hareketlerini düzene sokmalı ondan sonra eğitim alabilecek
seviyeye ulaştıktan sonra okula başlamalıdır.
l Türkiye’de öğrenciler
evlerinden birkaç sokak ilerideki okullarına dahi servisler ile gitmektedirler.
Finlandiya’da ise servis diye bir şey yok. Öğrenciler birinci sınıftan itibaren
okulların yürüyerek veya bisikletleri ile gidiyorlar. Bunun sebebi çocukların
sabah uyku hamlıklarını üzerlerinden atlamalarıdır. Çok acil ve aksi bir durum
olmadıktan sonra çocuklar okullara aileleri ile gitmiyorlar.
l Ülkemizdeki eğitim
sisteminde başrol sınavlar, müfredat ve ders kitaplarındadır. Finlandiya eğitim
sisteminde ise bilimsel temel ve kuramlara bağlı bir eğitim sistemimi var ve bu
sistem genel olarak hiç değişmiyor.
Her öğretmen okutulacak kitabı kendi seçiyor. Ülkemizde ise ders kitapları
sistemin yapı taşını oluşturuyor.
l Türkiye’deki
öğrencilerin velileri ‘’Benim çocuğum matematikten 95 aldı.’’ diye sevinirek
hava atıyorlar. Resmi olarak bir not verilmiyor olsa da öğretmenlerimiz kendi
insiyatiflerinin kullanarak testler hazırlıyorlar ve öğrencileri sınav
stresinin içerisine atıyorlar. Finlandiya’da ise sistem daha değişik. Fin’li
öğrenciler okula başladıkları ilk 6 yılında kesinlikle her hangi bir not
verilmiyor. Fin’li öğrenciler 16 yaşına geldiklerinde ülke genelinde bir sınava
giriyorlar ve notlarını orada alıyorlar.
l Ülkemizde öğrencilere
bir çöp attırsanız velisi ertesi gün okulu basar. Fakat Finlandiya da okulun
tüm işlerini öğrenciler yapıyor. Okullar da hizmetli adı altında kimse
çalışmıyor. Bu sayede çocukların sorumluluk duyguları gelişiyor.
l Türkiye’de okulların
ders saatleri 8-12 saat arasında değişmektedir. Öğrenciler okul dışında kurs,
özel ders ve etütler ile boğuşmaktadır. Finlandiya da ise günlük ders saati
sadece 4’tür.
l Ülkemizde bütün öğretmenlerimiz
bütün sorun çocuklardaymış gibi davranıyorlar. Öğrencilerin notları kötü
geldiğinde öğreenme zorluğundan bahsediyorlar. Ama kimse çıkıpta öğretmenin
öğretme sorunu var mı diye sormuyor. Finlandiya da ise öğretmenler her hafta 2
saat hizmet içi eğitimlere katılmak zorundalar.
l ‘’Hiç bir şey
olamassan öğretmen ol’’ mantığıyla ilerleyen toplumumuz bir üniversite
eğitimini alarak bir sınavla öğretmen oluyorlar. Finlandiya da ise öğretmenler
genellikle master derecesi olanlar arasından seçiliyor. Lise mezunu öğretmen
adaylarının sadece ’u yetiştirilmek üzere eğitim programlarına alınıyor.
l Türkiye’de öğretmen
olabilmek için sınavlardan geçerli bir puan almak yeterli oluyor. Ancak
Finlandiya’da öğretmen olabilmeniz için üç aşamalı testlerden geçmek
zorundasınız. Bu aşamalarının en önemli iki tanesi mülakat ve ders anlatma
becerisidir.
l Fin’li öğretmenlerin
gelirleri oldukça iyi seviyede. Ek ders anlatan öğretmen bulmak oldukça zor.
Ülkemizde öğretmen gelirleri son dönemler de iyi seviyelere geldi. Ancak her ne
kadar iyi seviyelerde olsa da hayat şartları neticesinde öğretmenler okul
dışında da çalışmaktadır. Bütün gün ders anlatan öğretmenler ertesi gün sorun
yaşayabilmektedirler.
l ‘’En başarılı
öğretmen çok ödev veren öğretmendir.’’ mantığı ile hareket ediyoruz. Ama
Finlandiya’da öğrencilere ödev verilmiyor. ‘’Öğrenmenin yeri okuldur’’ diyen
Finliler akşamları proje ödevi için kartonlara boncuk dizmiyorlar.
l Finlandiya’da hiçbir
öğrenci resim dersinde alınıpta matematik görmüyor. Ülkemizde ise bazı yerlerde
öğrenci matematik dersinde kitaplara resim çiziyorlar. Matematikte yetersiz
olan öğrenciler diğer derslerden alınarak matematik çalıştırmaya ve
hafta sonları açılan kurslara çağrılıyorlar.
l Bizim sınıflarımız da
öğrenciler ne kadar uslu ve ses çıkarmıyor ise öğretmenler o kadar övgü alıyor.
Ancak Finlandiya’da olay tam tersi. Eğer
bir sınıftan hiç ses veya gürültü gelmiyorsa o sınıfın öğretmeni hakkında
soruşturma açılıyor. Çünkü Fin eğitim sisteminde dersler etkinlik yaparak
geçiyor. Bu yüzden sınıflar da ‘’ Oğlum yerine otur, kızım sessiz ol.’’ gibi
sözleri duymak imkansızdır.
l Ülkemizdeki okulların kantinlerin de bütün abur cuburlar mevcuttu.
Son yapılan çalışmalar ile okul kantinlerinde ki abur cuburların çoğu
kaldırıldı. Her teneffüs abur cubur yiyen bir çocuk sınıfta 8-10 saat oturarak
öğretmenleri dinliyor. Doğal olarak ders sırasında gözler kapanıyor.
Finladiya’daki okulların kantinlerinde ise sadece su, süt ve meyve var. Eğitim
sisteminin yanında sağlıklarına da büyük önem veriyorlar.
Ülkemizde eğitim sorunumuz yok. Her
öğrencimizin elinde tableti, okullarımızda akıllı tahtalar mevcut. Dünya
standartlarında imkanlarımız var. Fakat düzenli ve işleyebilir bir eğitim
sistemimiz yok. Maalesef eğitim sistemi olmayınca bu kadar imkan ve teknoloji
hiçbir işe yaramıyor. Öğrenciler okumayı hep bir sınav olarak görüyorlar. Amaç
birşeyler öğrenmek değil adeta sınavları geçmek haline gelmiş durumda. İş
başvurusu yaptığımız da kimse bilgimize bakmıyor. ‘’Şu sınavı kazandınız mı.
Yeterli puan aldınız mı’’ gibi absürd sorular soruluyor. Artık şunun farkına
varmamız gerekiyor. Ülkemizi bu sınavları geçen öğrenciler kurtaramaz. Çünkü
bütün gayeleri sınavları geçmek. İş pratiğe dökülünce traktör görmüş tavşan
gibi kalıyorlar. Dünyanın en iyi 10 ekonomisine girmek çok zor bir şey
değildir. Devletlerin ve milletlerin böyle hedeflerinin olması aslında çok
güzel birşeydir. Bu hedefimizi yerine getirmek istiyorsak, çocuklarımızı iyi
derecede yetiştirmek zorundayız. Bu da kaliteli ve işleyebilir bir eğitim
sistemi ile olur. Emeklemeyi bile bilmeyen bir çocuğu tutupta koşturmaya
çalışırsak sonucuna bence hiç şaşırmamalıyız. Çocuklarımızı önce emeklemeyi
sonra yürümeyi ve son olarak onları koşacak seviyeye getirmeliyiz. Bizim eğitim
sistemimizde figüranlar başrol oynuyor. Başrolünde figüranın oynadığı bir
filmden iyi bir gişe hasılatı beklemek hayalden öteye geçemez. Eğitim
sistemimizi sınavların başrol oynadığı bir sistemden çıkarıp bilginin başrolde
olduğu bir sistem haline getirmemiz gerekiyor. Geleceğimiz olan çocuklarımızı
iyi bir sistem ile yetiştirmeli ve onları yeterli ve kullanılabilir bir bilgi
ile donatmalıyız. Ders kitaplarında geçen bazı gereksiz konular değil gerekli
olan bilgileri çocuklarımıza aşılamalıyız. Çocuklarımıza robotlaşmayı değil,
robot üretmeyi öğretmeliyiz. Ülkemizde çok yetenekli çocuklarımız var. Sadece
onları doğru bir sistem ile eğitmeliyiz. Bizim çocuklarımızın Finlandiya’lı
veya diğer milletteki çocuklardan eksikleri yok. Aksine artıları var. Bizim
çocuklarımız daha akıllıdır. Çünkü onlar Osmanlı torunu ve Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün de değidiği gibi ‘’ Milletin bağrında temiz bir nesil yetişiyor. Bu
eseri (TBMM) onlara bırakacağım ve gözüm asla arkada kalmayacak’’ dediği
çocuklarımız var. Son kez şunu söylemek istiyorum; ‘’TÜRKİYE’DE İMKAN SORUNUMUZ
YOK, SİSTEM SORUNUMUZ VAR.’’ Bunu düzeltmek ise hepimizin elinde.
0 Yorumlar