TEMEL HAK VE HÜRRİYETLER
Temel hak ve ödevler Anayasanın ikinci kısmında
düzenlenmiştir ve dört bölümden oluşmaktadır. Bunlar;
(14 Sayfa Anayasanın ilgili tüm maddelerini içeren pdf dosyasını buradan indirebilirsiniz.)
- Genel Hükümler (m. 12-16)
- Kişinin Hak ve Ödevleri (m.17-40)
- Sosyal ve Ekonomik Hak ve Ödevler (m. 41-65)
- Siyasi Hak ve Ödevler (m. 66-74)
1982 Anayasasında Temel hak ve ödevler; kişinin hak ve
ödevleri, sosyal ve ekonomik hak ve ödevler ve siyasi hak ve ödevler olmak
üzere üç kategoride düzenlenmiştir. Bunlardan ilki koruyucu haklar denilen ve devletin müdahele etmemesinin yeterli
olduğu; ikincisi isteme hakları
denilen ve devletin ekonomik ve sosyal hayata aktif olarak müdahele etmek
suretiyle sağlaması gereken ve devlete sosyal hayatta ödevler yükleyen
hürriyetleri ve sonuncusu ise katılma
hakkı denilen ve bireylerin siyasal yönetime katılmasını öngören hakları ve
ödevleri içeren bölümlerdir.
Temel hak ve
hürriyetlerin sahipliği kişiliğin kazanılmasına bağlanmıştır. Dolayısıyla tüzel
kişiler kanunda belirtilen usulünü tamamladığında; gerçek kişiler ise sağ
doğmak şartıyla ana rahmine düştüğünde temel hak ve hürriyetlerin süjesi olup
temel hak ve hürriyetlerin sağladığı korumadan faydalanırlar.
Temel Hak ve
Hürriyetler: İnsan haklarının pozitif hukuk tarafından tanınmış ve
düzenlenmiş kısmıdır.
Kamu Hürriyetleri:
İnsan haklarının devlet tarafından tanınmış ve pozitif hukuka girmiş olan
bölümünü ifade eder.
Temel Hakların Sınıflandırılması
1982 Anayasasında temel hak ve hürriyetler Anayasanın ikinci
kısmında düzenlenmiştir. Bu kısmın genel hükümler başlıklı birinci bölümünde
(m. 12-16) temel hak ve hürriyetlerin özelliği, sınırlanması, kötüye
kullanılmaması, dondurulması ve yabancıların durumu hükme bağlanmıştır. Bu ilk
bölümden sonra Anayasa temel hak ve hürriyetleri üçe ayırarak düzenlemektedir.
Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması
Anayasamız
olağan dönemlerde temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması sistemini
13’üncü
maddesinde düzenlemiştir ve bu maddeyle temel hak ve hürriyetlerin
sınırlandırılması bazı şartlara bağlanmıştır
1.
Sınırlama kanunla olmalıdır.
1961 ve
1982 Anayasalarında düzenlenmiştir. Kanunla sınırlama kuralının istisnası
vardır: Olağanüstü hal dönemlerinde ve olağan dönemlerde çıkarılan
Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile de temel hak ve hürriyetler
düzenlenebilirken, olağan dönem Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri sadece sosyal ve
ekonomik haklara ilişkin düzenleme yapılabilmektedir.
2.
Sınırlama Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olmalıdır.
1961 ve
1982 Anayasalarında düzenlenmiştir. Anayasada belirtilen ek güvencelere ve
Anayasanın anlam bütünlüğüne aykırı olacak şekilde düzenleme yapılamaz.
3.
Sınırlama “anayasanın ilgili maddesinde öngörülen özel sebeplere” dayanmalıdır.
1961 ve
1982 Anayasalarında düzenlenmiştir. Sınırlamanın “genel sınırlama sebeplerine
uygun olarak yapılacağı” ilkesi Anayasamıza 1971 yılında ilave edilmiş; ancak
2001 yılında yapılan değişiklikle Anayasamızdan çıkarılmıştır.
4.
Sınırlama demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak yapılmalıdır.
1961 Anayasasında
bulunmamakla birlikte; 1982 Anayasasıyla düzenlenmiştir. Demokratik bir
toplumda bireylerin sahip olması gereken faaliyet alanını veya serbesti alanını
ifade eder. Toplumsal gelişime paralel olarak genişleyebilir veya daralabilir.
Anayasanın 13’üncü maddesinde atıf yapılan ‘demokratik toplum’un hangi
demokratik toplum olduğu sorusunu Anayasa Mahkemesi, 1982 Anayasasının hükümleri
ile belirlenen değil çağdaş demokratik toplum biçiminde karara bağlamıştır.
5.
Sınırlama laik Cumhuriyetin gereklerine aykırı olmamalıdır.
1961 ve
1982 Anayasalarının ilk hallerinde bulunmamakla birlikte; 2001 değişikliği ile
Anayasamıza dahil olmuştur. Hak ve hürriyetlere getirilecek sınırlamanın
laiklik ilkesini zedelemeden gerçekleştirilmesi gereğine işaret eder.
6.
Sınırlamada ölçülülük ilkesi esas olmalıdır.
1961 ve
1982 Anayasalarının ilk hallerinde bulunmamakla birlikte; 2001 değişikliği ile
Anayasamıza dahil olmuştur. Sınırlama aracının sınırlama amacına ulaşmak için
elverişli olması, gerekli olması ve sınırlamadan sonra sınırlanan alan ile
sınırlanmayan alan arasında orantı bulunmasını ifade eder. Sınırlamada
kulanılan araç ve amaç uyumlu olmalıdır.
7.
Sınırlama hakkın özüne dokunmama ilkesine uygun olmalıdır.
1961
Anayasasında bulunan bu ilke; 1982 Anayasasının ilk halinde yer almamış; 2001
yılında yapılan değişiklik ile Anayasamıza dahil olmuştur. Temel hak ve
hürriyetlerin özü o hakka karakterini veren faaliyet alanı biçiminde
tanımlanır. Bu faaliyet alanı yoksa veya kısıtlanıyorsa o hakkın varlığından
veya sağladığı özgürlüğün varlığından bahsedilemez. Bu nedenle hakkın özü sabit
olup, toplumsal değişimlerle genişlemesi mümkün olan ancak çağdaş hukuk
düzenlerinde daralması pek mümkün olmayan bir alandır. Hiçbir hak hangi
gerekçeyle olursa olsun bir daha kullanılamayacak ölçüde sınırlanmamalıdır
Temel Hak ve Hürriyetlerin Durdurulması
Temel hak ve
hürriyetlerin olağan zamanlarda kısıtlanması sınırlama rejimi şeklinde
isimlendirilirken olağan dışı zamanlarda kısıtlanması durdurma rejimi şeklinde
isimlendirilir.
Buna göre, olağanüstü
hal rejimlerinde temel hak ve hürriyetlerin durdurulması sistemi
Anayasanın 15’inci
maddesinde belirtilmiştir. Yani olağanüstü hallerde temel hak ve hürriyetler, 15’inci
maddeye uygun olmak şartıyla, başta 13’üncü maddeye, sonra diğer maddelere
aykırı olarak sınırlandırılabilir.
Şimdi temel
hak ve hürriyetlerin durdurulmasının Anayasanın 15’inci maddesine göre şartlarını
görelim.
1. Savaş, seferberlik
veya olağanüstü hallerden biri mevcut olmalıdır.
2. Milletlerarası
hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemelidir
3. Ölçülülük ilkesine
uyulmalıdır.
4. 15’inci maddenin
ikinci fıkrasında sayılan hak ve ilkelerden oluşan çekirdek alana
dokunulmamalıdır.
Çekirdek
Alana Dokunma Yasağı
1982 Anayasasının
15’inci maddesinin ikinci fıkrası, çok önemli hak ve ilkelerden oluşan
bir “çekirdek alan”
öngörmüştür. Anayasaya göre bu çekirdek alana, olağanüstü hallerde, hatta savaş
halinde bile dokunulamaz.
Mutlak
olarak korunması gereken, bu dokunulmaz hak ve ilkeler şunlardır:
a) “Savaş hukukuna
uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler ile, ölüm cezalarının infazı
dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz.”
b) “Kimse din, vicdan,
düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz.”
c) “Suç ve cezalar
geçmişe yürütülemez”.
d) “Suçluluğu mahkeme
kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz”.
Olağanüstü
Hâllerde Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması
Savaş, seferberlik,
ayaklanma, deprem, salgın hastalıklar gibi olağanüstü hâllerde temel
hak ve hürriyetlerin
normal dönemlere göre çok daha aşırı ölçüde sınırlandırılmasına, hatta bu hürriyetlerin
askıya alınmasına izin verilmektedir. Bu dönemlerde “zaruret hâli” teorisine
göre, yürürlükteki hukuk düzeniyle bağlı olmaksızın temel hak ve hürriyetler
sınırlandırılabilecektir. Bu dönemlerde, temel hak ve hürriyetler gibi önemli
değerlere müdahale edilir. Ancak bu müdahale, zevk için değil, daha üstün
değerleri korumak için yapılmaktadır.
Örneğin kişilerin yaşamlarını korumak için
sokağa çıkma hürriyetleri askıya alınmaktadır. Olağanüstü hallerde temel hak ve
hürriyetlere müdahale edilmesi, itfaiye erlerinin bir evin camlarını kırarak
içeri girip yangını söndürmelerine benzetilebilir. Camların kırılması mülkiyet
hakkına bir müdahaledir; ama bu yapılmazsa evin tamamı yanacaktır. Olağanüstü
hallerde bazı hürriyetlerin askıya alınabileceği kabul edilmezse çok daha büyük
zararlar ortaya çıkar.
Temel Hak Ve
Hürriyetlerin Kötüye Kullanılamaması
Temel hak ve
hürriyetlerin kötüye kullanılması rejimi 1982 Anayasasının 14. maddesinde
düzenlenmiştir. Bu düzenleme,
“temel hak ve hürriyetlerden hiçbiri devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan
kaldırmayı amaçlayan veya bu anayasada tanınan temel hak ve hürriyetlerden
hiçbirinin ortadan kaldırılmasını amaçlayan faaliyetler” biçiminde
kullanılamayacağını ve temel hak ve hürriyetlerden hiçbirinin “bu anayasada
belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasına imkan “veren şekilde
yorumlanamayacağını” öngörmektedir.
Madde hükmünün 2001
yılı Anayasa değişikliği sonrası; faaliyetlere yasak getirmesi ve
bazı yorum yasakları
getirmesine rağmen kötüye kullanma durumunun “faaliyetlere” has kılınması, salt
düşünce açıklamalarının yasaklanamayacağı şeklinde hürriyetçi bir yoruma imkan vermektedir.
0 Yorumlar